12 Şubat 2014 Çarşamba

DEPREM VE SONRASINDA YAŞANANLAR..!

DEPREM VE SONRASINDA YAŞANANLAR..!
                                                                                        Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
          Sevgili Anayurt Okurları ,bu makaleyi yazmaya başladığımda, VAN depreminin üzerinden 1 hafta geçmişti.Bu felaket, Millet olma bilincimizin ne kadar kuvvetli olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Doğulusu, batılısı, kuzeylisi, güneylisi herkes, imkanları ölçüsünde, maddi ve manevi olarak deprem zedelere yardım etmeye çalıştı.
         Zor günlerde birbirimize kenetlenmemiz birilerinin hesabını bozdu, ve bazı hususların da aydınlanmasına vesile oldu. Hangisi Daha Öncelikli Husus konusuna  bundan sonra devamedeceğim .Şimdi, VAN depremi ve sonrasında yaşananlar hakkında bir şeyler söylemek istiyorum.
         Ben şahsen, aslında böyle bir felaketle, Tanrının bizlere ilahi bir mesaj gönderdiğini,ve Türk Milletinin varolmasını istediğini düşünüyorum.
         Bu deprem, birlik ve beraberliğimizin sağlanmasında katkı yapmış, ayrılıkçı PKK militanları ve onun sempatizanlarının heveslerini kursaklarında bırakmıştır. PKK militanları daha önceki zamanlarda esnafa zorla kepenk kapattırıp eylem yaparken,bu defasında öyle olmamış;Şırnaklı esnaf, sizin derdiniz nedir diyerek, tekme tokatla güvenlik güçlerinden önce müdahale edip onları kovalamıştır
        Deprem zedeler,zor şartlar altında hayata  tutunmaya çalışırken, ölen yakınlarının acıları ile kıvranırken,PKK militanları boş durmamışlar;huzursuzluk çıkarmaya, ve kanlı eylemlerine devam etmişlerdir. İşte bu husus, Şırnak örneğinde olduğu gibi, bazı vatandaşlarımızın  olup bitenleri daha iyi anlamalarına, onların uyanmalarına vesile olmuştur. Onun içindir ki, her şeye rağmen bu hususu bir kazanç olarak telakki ediyorum.
         Bu son depremle de ,gördük ve anladık ki,daha önceleri yaşanmış olan deprem felaketlerinden yeterli dersler almamışız.Eğer binalar sağlam yapılsa,ya da yapılmış olanlar için mümkünse tedbir alınsa,bu kadar insan ölmeyecekti. Japonya bir deprem ülkesi,9 şiddetinde bile çok az insan ölüyor.
        Biz deprem sonrasında, enkaz altında kalanların kurtarılmasında,gelen yardımların zamanında ihtiyaç olan yerlere ulaştırılmasında da başarılı olduğumuz, organize olduğumuz, olabildiğimiz de maalesef söylenemez. Bunun örneklerini görsel ve yazılı basında çok gördük.
        Depolarda  çok miktarda yardım malzemesi bulunduğu halde, yeterli eleman bulunmadığı için dağıtılamadığını, kamyon,ya da tırlarla gönderilen yardım malzemelerinin,araçlar daha nihai yere varmadan,birileri tarafından durdurularak yağmalandığını da, yine yazılı ve görsel basından öğrendik. Bir kişinin, ya da bir ailenin birden fazla çadır ya da battaniye.vs aldığını,bu yüzden çoğu depremzedenin mağdur olduğunu  da duyduk ve gördük.
         Japonya da eğer bir yetkili, kendisine verilen bir görevi layıkı ile yapamaz sa, o yetkili utancından hara kiri yapıyor; yani kendini öldürüyor. Görevini  tam yapmayan ya da suçlu bir kişi, eğer harakiri yapmaz sa,Japon halkı bu gibi kişileri her konuda dışlıyor, ve onun hayatını cehenneme çeviriyor.İşte Japon halkı ile, Türk halkı arasındaki arasındaki fark burada..! Üstelik, Japonlar Müslüman da değil..!
         Başbakan yardımcısı Sayın Beşir ATALAY, depremzedelere yardım konusunda ne kadar hazırlıklı olduğumuzu test etmek için,yabancı devletlerin yardım ekiplerini kabul etmediklerini söylemiş.Bence Türkiye böyle bir yardım teklifini kabul etmiş olsaydı, muhtemelen ölen kişilerin çoğu bu gün hayatta olacaklardı. Deprem vesilesi ile, şu kanaatimi burada tekrarlamak istiyorum: Bizleri yönetenler hep çağ atladığımızı söylüyorlar ya, aslında çağ mağ atlamadık! Hatta çok konuşan, ve her şeyi çok iyi bildiğini sanan siyasetçiler sayesinde daha da gerilere gittik.!
         Bırakın depremi, kuvvetli bir yağmurda bile, başta  İstanbul, Ankara olmak üzere çoğu yerleşim yerini sel basıyor.
                                  KUZEY IRAK’A KARA OPERASYONU YAPILDI MI ?
        24 Askerimizin PKK lı teröristlerce katledilmesinden bir süre sonra, başlatılan hava operasyonlarını müteakiben, çok sayıda askeri birlikle Irak ın  kuzeyine de girdiğimizi, görsel ve yazılı basından öğrenmiştik.Bir kaç gün önce, kuzey Irak özerk Kürt yönetimi  başkanı Mesut BARZANİ, hiçbir Türk askerinin kuzey Irak a girmediğini söyledi. Başka bir haberde ise, Milli Savunma Bakanımız, kara harekatının sona erdiğini açıklamış. Şimdi soru şu:
         Mesut BARZANİ nin açıklamalarına Hükümetten ve Genel Kurmay Başkanlığından bir yalanlama gelmediğine göre, acaba biz gerçekten kuzey  Irak a girmedik mi ? Milletimize bu konuda bir açıklana yapmalarını bekliyorum.
          Türkiye AKP İktidarı sayesinde bu günleri de gördü, yazık..!

           Saygılarımla, (Anayurt Gazetesi 6 Ekim 2011 Pazar)

DEPREM SONRASINDA NEDEN ETKİLİ OLAMIYORUZ ?

DEPREM SONRASINDA
NEDEN ETKİLİ  OLAMIYORUZ ?
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
        Sevgili Anayurt Okurları, son yaşanan VAN depreminde de gördük ki;göçük altında kalanların kurtarılmasında,depremzedelere kalacakları yer temininde, gelen yardımların dağıtılmasında yine sınıfta kaldık.Bu gün burada, deprem sonrasında neden etkili olamadığımızın sebeplerine açıklık getirmek, ve yetkililere bazı sorular yöneltmek istiyorum.
          Burada özellikle şu hususu vurgulamak istiyorum: Deprem sonrasında etkin bir organizasyonu sağlayamayan,deprem öncesinde gerekli  önlemleri alamayan, ya da almayan yetkililer; başta, Başbakan Yardımcısı Sayın Beşir ATALAY olmak üzere,Afet İşleri Genel Müdürü, Kızılay Genel Başkanı görevlerinden istifa etmeli, ya da ettirilmelidir. Bu konuda Sayın Başbakan gereğini yapmalıdır. Zira unutulmamalıdır ki, Kamu adına görev yapan herkes, maaşını Halkın ödediği vergilerden almaktadır.
                                                   ÇADIRLARIN KALİTESİ
         Görsel ve yazılı basında çıkan haberlerden, depremzedelerin kendilerine verilen çadırlarda üşüdüklerini sürekli görüyor ve okuyoruz Hatta pazartesi çıkan haberlerde bir çocuğun soğuktan ve beslenme yetersizliğinden öldüğünü de öğrendik Şimdi soru şu :
         Acaba bu çadırlar soğuğa dayanıklı çadırlar mı, yoksa sıradan çadırlar mı? Almanya dan bir depremzedeye gelen bir çadırın eksi kaç dereceye kadar dayanıklı olduğunu ve kolay kolay yanmadığını da öğrendik. Bu itibarla yetkililerin, VAN da dağıtılan çadırların standartlara uygun olup olmadıkları hakkında bir açıklama yapmalarını bekliyorum  Sonra, her belediyenin elinde çok sayıda ramazanlarda yemek verilen dev çadırlar var. Eğer bu çadırlar, VAN a taşınıp orada kurulsa, ufak düzenlemelerle toplu yaşam alanları haline getirilse, merkezi ısıtma sistemi kurulsa idi, her halde Kızılay ın çadır kentinden daha iyi olurdu, ve bu gibi problemler yaşanmazdı.
                              YETERLİ BESLENEMEMEKTEN ÖLMEK NİYE ?
        Biz biliyoruz ki, başta giyecek, yiyecek, içecek ve nakit para olmak üzere Türkiye nin her tarafından acil ihtiyaç malzemeleri VAN a gönderildi .Depoların dolu olduğu, ancak, bu yardım malzemelerini dağıtmak için yeterli elemanın olmadığı da, yetkililerin kendi beyanatları.Durum bu ise,deprem zedelerin yeterli beslenememesi, hatta bu yüzden ölüm vakalarının yaşanmasının asla mazereti olamaz.Onun için diyorum ki, görevini bilerek,bilmeyerek yapmayan yada, ihmali görülen kim varsa, derhal istifa etmeli,ya da görevden alınmalıdır.
                        DAĞITILAN YARDIM MALZEMELERİNİN BİR ENVANTERİ VAR MI?
         Bölgeye Kızılay tarafından, yerli ve yabancı kuruluşlardan, vatandaşlarımızdan ihtiyacında üstünde .çadır, battaniye, elektrikli, ya da tüplü ısıtıcıların gönderildiği anlaşılıyor. Ama buna rağmen ,hala çadır, battaniye ısıtıcı…vs. gibi temel ihtiyaç malzemelerini alamayan depremzedelerin  olduğunu öğreniyoruz.
        Gelen yardım malzemelerinin rasgele dağıtıldığını, bir kayıt tutulmadığını, bir kişi, yada bir ailenin ihtiyaçtan fazla çadır, battaniye gibi yardım malzemesi aldıklarını, hatta bu malzemeleri satarak ticaretini yaptıklarını biliyoruz İşte bazı depremzedelerin aç ve açıkta kalmalarının temel nedeninin,başı bozukluktan kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Şimdi soru şu:
         Başta KIZILAY Genel Müdürlüğü olmak üzere yerli ve yabancı kuruluşlardan, vatandaşlarımızdan gelen  ihtiyaç maddelerinin ve para yardımlarının dökümünü yapmalarını, ve bu bilgileri Halkımızla paylaşmalarını, Yetkililerden talep ediyorum.
         Ben şahsen, böyle bir dökümün yapıldığı, ya da doğru bir bilginin verilebileceği kanaatinde değilim.
VAN depremi için toplanan paraların amacına uygun yerlerde kullanılacağı hususunda da ciddi endişelerim var.
         Bundan önce yaşanan bir deprem vesilesi ile Kızılay Genel Müdürlüğünde yolsuzluk olursa nasıl olur diye birilerine bazı sorular  yönelttiğim de, ilginç bir yanıt aldım.Yetkililer bir deprem ya da bir felaket yaşanmasını bazen dört gözle beklerler.Zira malzeme açıklarını ancak bu şekilde kapatabilirler
        VAN depreminde dağıtılan yardım malzemelerindeki başı bozukluk, umarım böyle bir amaca yönelik değil dir
                           KIZILAY BARINMA ÇADIRLARINI KENDİSİ  KURAMAZ MI?
        Eğer Kızılay, barınma çadırlarını rasgele dağıtmak yerine, çadırları kendisi kurar, ve organizasyonunu  da buna göre yaparsa,hem daha etkin bir hizmet ortaya çıkar, hem de karışıklık yaşanmaz
         Kızılay Genel Müdürlüğü, bir deprem sonrasında, örneğin 24 saat içerisinde 10 bin, 20 bin barınma çadırını standartlara uygun olarak kurabilmeli. Aslında böyle bir iş için çok sayıda uzman elemanı bünyesinde tutmasına da gerek yok. Zira depremin ne zaman olacağını kimse tam olarak kestiremez. Eğer mevcut işi olanlardan yeterli sayıda uzman eleman yetiştirilirse, ve bir felaket anında, radyo,televizyon yayınları, yada telefonla , şu kadar zaman içerisinde, şu felaket yerinde bulunacaksın gibi,seferi görev emrine benzer bir uygulama getirilse,bu iş çok daha iyi olur.
        Eğer Devletin elindeki prefabrik ev imal eden fabrika kapatılmamış olsaydı, VAN da çadır yerine 10 bin, 20 bin prefabrik konut yapılmış olsaydı, 350 bin kişi VAN ı terk etmez, ve bu sorunlar da yaşanmazdı
        Bu  itibarla, böyle bir fabrika yeniden kurulmalı, ya da yeteri kadar prefabrik konut özel kesime imal ettirilip hazırda bekletilmelidir.

Saygılarımla, (Anayurt Gazetesi 25 Kasım 2011 Cuma)

DEMOKRASİYİ GELİŞTİRİP YAŞATMAK İÇİN NE YAPMAMIZ LAZIM?

DEMOKRASİYİ GELİŞTİRİP YAŞATMAK İÇİN
NE YAPMAMIZ LAZIM?
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
            Sevgili ANAYURT Okurlarıı,başlığı okudunuz ; ama benim değinmek istediğim husus, sayın Başbakanımızın ısrarla Türkiye nin gündemine sokmaya çalıştığı , içeriğini tam olarak kendisinin bildiği DEMOKRATİK AÇILIM konusu ile, yine sınırlarını kendisinin çizdiği insan Hak ve Hürriyetleri , yada seçimden sonra Anayasamızda yapacağını söylediği büyük değişiklikler değil.. Ben başka hususlardan bahsetmek istiyorum
            Bizim işinde gücünde olan normal vatandaşımızın Anayasa, Babayasa ile yada temel insan hak ve hürriyetleri ile bir sorunu yok. Sorun olduğu söylenen çoğu problem de zaten belli İktidarlar tarafından suni olarak ve kendi ihtiyaçları doğrultusunda yaratılmıştır. Bizim işinde gücünde olan normal vatandaşımızın asıl problemi,işşizlik ,geçim derdi…vs
           Demokratik Açılım adı altında Anayasda ve yasalarda zorlamalarla yapılan değişiklikler ise, aslında bizim Halkımızın talepleri, istekleri değil;bunlar başta Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği Devletlerinin ısrarlı talep ve istekleridir. Eğer AKP Seçimde tek başına iktidar olabilecek çoğunluğu tekrar yakalayabilirse, Demokratik Açılımdan neyin kastedildiğini Anayasada yapılacak değişikliklerden anlayacağız.Oy kaybına uğrar endişesi ile asıl yapmak istediğini şimdilik gizli tutuyor.
            Önce Tunus ta başlayıp, sonrasında Mısır,Libya, Yemen ve Suriye de meydana gelen halk ayaklanmalarını da , halkın bazı haklı talepleri olmasına rağmen arka planda başta ABD ve diğer Batılı Devletler vardır. Müslüman ülkelerinde başa geçen Kişiler 30 -40 yıl ya da mümkün olsa ölünceye kadar iktidarda kalmak istediklerinden demokrasi kültürü maalesef gelişemiyor. Ve sonuçta, Yabancıların kışkırtması ile de olsa halk hareketleri olabiliyor.Ama bu şekilde yaşanan değişiklikler maalesef halkın yararına olmuyor.
           İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisinin reklam panolarındaki bir cümlesinin burada ne anlama geldiğinin tahlilini sizlere sunmak istiyorum
            Türkiye Hazır, Hedef 2023
            AKP  9 Yıla yakın bir zamandır iktidarda. Eğer, bu dönemde kazanırsa toplam 13 yıl eder.Sonra, sayın Başbakanımızın Cumhurbaşkanı olmak istediğini de biliyoruz. 5 Yıl daha ilave edersek,AKP için toplam süre 18 yıl eder.Eğer sayın Başbakanımız 2 dönem Cumhurbaşkanı olmayı düşünüyorsa o zaman 2023 yılına kadar AKP iktidarda demek. Anlaşılan odur ki, hedef 2023 ten kastedilen de bu olmalı.
            Eğer işler böyle devam ederse gidilen istikamet Demokrasi değil, Tek Partili dönemdir. Sonuçta Demokrasinin ve Rejimin korunabileceğini de şimdiden kimse garanti edemez.
           Amerika Birleşik Devletlerinde Başkanlar en fazla 4+4 formülü ile 2 dönem,yani 8 yıl için seçilebiliyorlar.Böyle bir formül ile potansiyel Başkan Adaylarının da önü açılmış oluyor
           Sonra, yine başta ABD olmak üzere, Almanya, Fransa..vs gibi batılı devletlerde,devletin ve hükümetin başına geçebilecek kişiler, bizde olduğu gibi 1 hafta yada 10 günde belirlenmiyor;1,5-2 Sene geçmesi gerekiyor. Bu süre içerisinde potansiyel adaylarla ilgili olarak, hangi eğitimi aldığı, uzmanlık alanı ,hangi görevlerde bulunduğu,serveti,çocukluğu, dünya görüşü her şey araştırılıyor, sorgulanıyor. Televizyon tartışmaları ile de, o kişiyi daha iyi tanıma fırsatı ortaya çıkıyor.
           Sayın Başbakanımız  demokrasi sözünü dilinden hiç düşürmüyor ama, isteği şekilde bir karar çıkmazsa, Yargıya söylemediğini bırakmıyor, kendisini eleştiren Köşe Yazarlarından hiç hoşlanmıyor, Gazete Patronlarını, bazı İş adamlarını tehdit ediyor, sorunlarını dile getiren çifçiyi öğrenciyi azarlıyor. ….vs .Demek itediğim şudur ki,bu güm gelinen noktanın demokrasi ile bağdaştığını söylemek maalesef mümkün değil. Halkımız da bu yüzden çok endişeli.
           CHP Lideri sayın Kemal KLIÇDAROĞLU, sayın Başbakanımızı TV ekranlarında defalarca tartışmaya davet etti. Ama O, bu işe hiç yanaşmadı. Hatta gitsin Yalan Rüzgarı Dizisinde film çevirsin diye onunla dalga geçti
           Halkımız kendisini idare etmek isteyenlerin yaptıklarını ,yapmak istediklerini,kapasitesini, hakkındaki her şeyi bilmeli,
            Demokratik Açılımla neyin kastedildiğini, nihai hedefini, seçimden sonraki Anayasa değişikliğinin ne olduğunu ve nihai hedefini  seçimden önce mutlaka bilmelidir.
            Yunanistan 2004 te Ege Denizinde bulunan 2 adamızı işgal etmiş; Bulamaç Adası ile Eşek Adası. Bunu da sayın Namık Kemal ZEYBEK sayesinde öğrendik. Bu husus sonra bir gazete de haber olarak çıktı..Demek istediğim şu ki,özellikle de dış politika konularında bildiğimiz,bilmediğimiz çok şeyin olduğu anlaşılıyor. Eğer sayın Başbakanımız bu konularda Topluma tatmin edici açıklamalarda bulunmazsa, yada kendi bildiğini yapmaya devam ederse bu aşamadan sonra yapılabilecek bir şey yok. O zaman cevabı seçim sandığında vermek lazım

            Saygılarımla, (ANAYURT GAZETESİ; 10 Haziran 2011-Cuma)

BİR ŞEYİN TEPE NOKTASI, AYNI ZAMANDA O ŞEYİN İNİŞE GEÇİŞİNDE DE BAŞLANGIÇ NOKTASIDIR

BİR ŞEYİN TEPE NOKTASI, AYNI ZAMANDA O ŞEYİN İNİŞE GEÇİŞİNDE DE BAŞLANGIÇ NOKTASIDIR
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
            Sevgili ANAYURT Okurları, bir seçim dönemini daha geride bıraktık. Bu  gün, yaşadığımız seçim kampanyası, seçim sonuçları ve sonrası hakkındaki yorumumu sizlerle paylaşmak istiyorum
            İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi AKP % 50 ye yakın oy almasına, tek başına iktidar olmaytı garantilemiş olmasına rağmen , başta kendi halkına ve Yabancı Devletlere verdiği sözleri yerine getiremeyeceği , getirmekte zorlanacağı için kısa zamanda başarısız bir konuma düşecektir. Onun için Bir Şeyin Tepe Noktası, Aynı Zamanda O Şeyin İnişe Geçişinde de Başlangıç Noktasıdır başlığını attım.. Bu konuda daha fazla bilgiyi de makalenin sonuna doğru vermeye çalışacağım.
           Bu itibarla ben 2013 yada 2014 yılında Mahalli İdare Şeçimleri ile birleştirilmiş bir Erken Genel Seçim olacağını düşünüyorum.
            Siyasi parti liderleri,seçim kampanyası süresince şu sorunu şu şekilde halledeceğim gibi, somut plan ve projeye dayalı söylemlerde bulunacakları yerde , genelde birinin söylediğine diğeri laf yetiştirmeyi tercih etti. Bu itibarla ben seçim kampanyasını bir AŞIKLAR ATIŞMASI olarak nitelendiriyorum. Ben önceki seçimlerde de hep böyle olduğunu gördüm . Bu itibarla liderlerin seçim konuşmalarının genelde bir ceviz kabuğunu bile doldurmadığını söyleyebilirim
            Siyasi parti liderleri,birbirlerine laf yetiştirecekleri yerde, eğer televizyon ekranlarında birbirleri ile sorunları tartışmış olsalardı, bizlerde kimin daha bilgili,daha tecrübeli ,daha donanımlı, kimin doğru kimin yalan yada yanlış söylediğini öğrenme imkanı elde ederdik. Böyle bir seçim kültürünü maalesef daha kazanamadık.
            Televizyon ekranlarında tartışmanın şöyle bir faydası var:
           Konumunuz ya da rütbeniz ne olursa olsun, orada tek başınasınız. Eğer bir konuda uzman değilseniz yüzeysel bilgilerle, yada size aktarılan  bilgilerle öyle bir an gelir ki tıkanır kalırsınız.
            Adalet ve Kaklıma Partisi Genel Başkanı ve Başbakanımız Sayın Recep Tayip ERDOĞAN, CHP Lideri sayın Kemal KILIÇDAROĞLU nun bir televizyonda tartışalım teklifine olumlu cevap verseydi, Halkımız iki liderin bilgi tecrübe, kabiliyetleri hakkında daha doğru bir değerlendirme yapma imkanına sahip olurdu. Böylece İktidarın uygulamaları hakkında da gerçekleri öğrenme fırsatına sahip olurduk. Gelişmiş Batı Demokrasilerinde seçim kampanyaları bu şekilde yürütülüyor
           Elektrik brim fiatları yüksek. Sanayi ve üretim sektörü girdi maliyetlerinin yüksek olmasından dolayı ya düşük kapasitede çalışıyor, ya kapanıyor, ya da fabrika sahibi fabrikasını söküp başka ülkelere taşıyor. Bu yüzden işşizlik te sürekli artıyor. Ucuz olması dolayısı ile piyasayı Çin malları istila etti.İhtiyacımız olan hayvanı bile yetiştiremedik,bu yüzden ta Avustralya dan uçaklarla ANGUST inekleri getirttik.Dünyanın öbür ucundan, üstelik uçakla gelmesine rağmen bizim yetiştirdiğimiz hayvanlardan daha ucuza nasıl geldiğini, hayvancılığımız açısından hiç  sorgulamadık.Hızlı tren dedik;mevcut demir yolu ve vagonlar eski olmasına rağmen lokomotifin gaz çubuğunu çekip , hızını artırdık. Sonuçta tren yüksek hız nedeni ile virajı alamayıp devrildi ve 36 vatandaşımız hayatını kaybetti, suçu makinistte bulduk. Daha önce dışarıya pamuk satmamıza rağmen, yurt dışından pamuk, mısır ithal ettik. Demokrasi demokrasi dedik,askerimizi, polisimizi, vatandaşımızı katleden PKK lı militanları bayram havası içerisinde karşılarken,onlarla mücadele eden Komutanlarımızı, Subaylarımızı bir kulp takıp ceza evlerine tıktık.. Komşularımızla sıfır sorun politikası dedik, Ermenistan yüzünden Azeri kardeşlerimizi gücendirdik, ve doğal gazı daha pahalıya alır olduk. Avrupa Birliğine girme uğruna, başta Yunanistan ve Avrupa Birliği Devletlerine büyük tavizler verdik. Ama tavizler vermekle bir şey elde edemeyeceğimizi acı örneklerle tekrar tekrar yaşadık. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti KKTC nin  Avrupa Birliğine sokulacağı vaatlerine kanıp, referandumda KKTC vatandaşlarının  evet demeleri hususunda Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olarak baskı yaptık. KKTC liler evet demesine rağmen, Avrupa Birliğinin sözünde durmadığını tekrar gördük. Eğer Rumlar referandumda hayır demeselerdi, bugün Kıbrıs ta elimizden gitmişti.Davosta ONE MİNUTE dedik, İsrail Akdeniz de uluslar arası sularda Mavi Marmara  gemimize baskın yapıp 9 vatandaşımızı katletmesi karşısında Hükümet olarak bir şey yapamadık, olanları sineye çektik. En sonunda da Yunanistan ın Ege Denizinde bulunan 2 adamızı; Bulamaç ve Eşek Adalarını 2004 te işgal ettiğini öğrendik. Ama Hükümetin işi lafla geçiştirdiğini gördük. Daha bir çok soru ve sorunlar…!
           Bu soru ve sorunlar cevapları ile ekranlarda tartışılmalıydı. Ben Sayın Başbakanımızın bu sorulara inandırıcı ve tatmin edici cevaplar  veremeyeceğini düşündüğü için,ekranlarda tartışmak istemediğini düşünüyorum
            Demokrasilerde şeffaflık esastır. Ve Hükümetin Başı yapılan uygulamalardan birinci derecede sorumludur. Sonra kimse yoğurduna ekşi demez. Bu itibarla sıradan bir vatandaşımız uygulamalarla neyin doğru, neyin yanlış olduğunu nereden bilecek?
            Bu itibarla Hükümetin Başının yapılan icraatları serbest atışlarla miting meydanlarında anlatması doğru bir yöntem değildir. Sonra bu miting meydanlarında aksi bir fikir beyan edenlerin, yada soru soranların başlarına neler geldiğini biliyoruz.
            Sonra Sayın Başbakanımızın seçim öncesinde anlattıkları ile, mitinglerde söyledikleri arasında üslup ve içerik açısından bir fark yok.
            Bu itibarla bu seçim döneminde de bir aşıklar atışması dinledik. 4 Yıl bunun için mi bekledik, yazık….! ?        
            Halkımızın çoğunluğu ise meydanlarda serbest atışlarla söylenenlerin çoğunu maalesef doğru sanıyor.. Bu itibarla Demokrasinin daha çok gerisinde olduğumuzu söylemek zorundayım.
            MANTIKLA DÜŞÜNMEKTEN UZAK,DUYGULARI İLE HAREKET EDEN BİR TOPLUM HALİNE GELDİK
            Benim ne Sayın Başbakanımıza, nede Onun Partisine özel bir kinim, garazım yok. Bir Yüksek Mühendis , bir aydın kişi, bir yazar olarak,Halkımıza doğruları söylemek adına bazı tahlillerde ve eleştirilerde bulunmak istiyorum. Bu itibarla yazdıklarımın yanlış anlaşılmamasını istiyorum
           Sonra ben İslamın özüne inanan Merkez Sağda  bir kişiyim .Bu itibarla Dinle, İmanla bir sorunumun olduğu da düşünülemez.
            Bu kısımda  Adalet ve Kalkınma Partisi AKP nin seçimde % 50 ye yakın oy almasında, Din eksenli telkin ve söylemlerle beyni yıkanıp robotlaştırılan insanların ne kadar etkili olduklarını  vurgulamak istiyorum
            Adalet ve Kalkınma Partisi AKP nin Din eksenli ideolojik bir parti olduğunu herkes biliyor.
           Sayın Başbakanımız bu Partinin başına geçtiğinden bu yana,hoşuna gitmeyen yada aleyhine karar çıkaran yargı elemanlarını, hoşuna gitmeyen beyanat veren , yada eleştiride bulunan önemli kişi ya da kurumları hep Din ve İnanç fakiri yada karşıtı anlamına gelen ifadelerle suçladı. Bu gibilere söylemediğini bırakmadı. Onları taraf tutmakla, yada darbecilikle suçladı. Bu gibilerin kendisinin iş yapmasını hep önlemeye çalıştıklarını vurguladı
            Dini bütün ve muhafazakar, ama düşük eğitimli saf vatandaşlarımız, Müslüman ve dindar olduğu  düşüncesiyle Sayın Başbakanımızın  her söylediğine inanır oldular. AKP dışında diğer Partileri inançsız, yada Din karşıtı olarak görmeye başladılar
            Gençlerimize, iyilik meleği sıfatı ile Ağabeyi ve Ablalar olarak yaklaştılar. Onlara bedava ders verdiler,yurt ve parasal sorunlarını haletliler. Ama sonunda Dini telkinler kullanılarak bu gibi kişileri istenilen tarafa yönlendirilebilen robotlar haline getirdiler
            Bedava gazete dağıttılar,televizyon yayınları ile insanların beynini yıkamaya, onları yönlendirmeye çalıştılar
            Yiyecek, içecek, giyecek ve kömür yardımı ile insanları kendilerine hem muhtaç ettiler, hemde kendilerine bağladılar
            Peki şimdi soruyorum; beyni yıkanan, robot haline getirilen, yapılan para ve diğer yardımlarla kendilerine bağlanan vatandaşlarımız, Hüklümetin uygulamalarını eleştirebilir mi, ya da bu gibi kişiler , başka bir Partiye oy verir mi, ya da buna denebilir mi ?
            Tabiî ki burada istediği amaca ulaşmak için AKP nin başta Milli Eğitim, YÖK, Yargı sistemi ve diğer önemli kurum ve kuruluşları, amaçlarına ulaşmak için çalıştıkları da herkes tarafından bilinen bir husustur.
            Bu şartlar altında alınan neticeyi yadırgamamak lazım.
            AKP NİN ALDIĞI OYU  DEMOKRASİNİN ZAFERİ OLARAK NİTELENDİREBİLİR MİYİZ ?
            Halkımızın önemli bir kısmı, Başbakanımız Sayın Recep Tayip ERDOĞAN a kişisel olarak sempati duyabilir, ama bütün olumsuz faktörlere ,bütün yıpranmışlığına ,olumsuz tabloya rağmen, her defasında oyunu artırarak üst üste üç defadır seçimi kazanmasını, sadece demokrasinin zaferi olarak düşünürsek , yanlış bir yargıya varmış oluruz
           AKP nin, Amerika Birleşik Devletlerinin Irak ı işgali öncesinde ve yaratılan ekonomik kriz neticesinde kurulduğunu düşünürsek, ip uçlarından birini yakalamış oluruz. Demokrat Parti Genel Başkanı sayın Namık Kemal  ZEYBEK te, AKP nin ABD tarafından kurulduğunu örnekler le açıkladı. Bu itibarla AKP nin seçimi kazanması için, ABD tarafından her türlü ayarlama ve desteğin yapılabileceğini düşünmek mümkün
            MHP nin baraj altında kalması için yapılan olumsuz  faaliyetleri, kaset skandalını bu kampanya içinde değerlendirmek lazım. Milletimiz kurulan tuzağı gördü, ve MHP yi seçim barajı altında bırakmadı
           Ölmüş insanların adına bile seçmen kartının çıkartıldığı, mükerrer oy kullanıldığı, bilgi sayar sistemi ile sonuçların ayarlandığı yönünde çeşitli iddialar var.Daha neler neler   !
            Eğer bu seçimi de alamazsa, hakkında daha önce düzenlenmiş dosyalardan dolayı dokunulmazlığının kaldırılacağını, ve Yüce Divana gönderileceğini Sayın Başbakanımız Recep Tayip ERDOĞAN bildiği için, bu seçime çok yüklendi ve bütün imkanlardan yararlandı….Bunu da unutmamak laım.
            BUNDAN SONRASINDA NELER OLABİLİR?
           Sayın Başbakanımızın, gerek seçilmeden önce , gerekse seçildikten sonra,Yabancılara ne gibi sözler, ne gibi tavizler verdiğini bilmiyoruz. Bu yüzden yakında , verilen sözlerin yerine getirilmesini Sayın Başbakanımızdan talep edeceklerdir. Bu itibarla hem Sayın Başbakanımızı, hem de bizleri  çok zor günlerin beklediğini söyleyebilirim.
            Yabancıların isteklerinin karşılanamayacağı anlaşılınca da, bir erken Genel Seçim kaçınılmaz olacaktır

           Saygılarımla, (ANAYURT GAZETESİ; 17 Haziran 2011 Cuma)

BİR SİYASİ PARTİ LİDERİ EKRANLARDAN NİÇİN KAÇAR?

BİR SİYASİ PARTİ LİDERİ EKRANLARDAN NİÇİN KAÇAR?
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
              Sevgili ANAYURT Okurları, her halde kimden bahsettiğimi anlamışınızdır. CHP Lideri sayın Kemal KILIÇDAROĞLU, AKP Lideri ve Başbakanımız sayın Recep  Tayip Erdoğan ı  bir televizyon proğramında tartışmaya davet ediyor, ama O sürekli olarak bu davetten kaçıyor.Ve diyor ki ben onunla neyi tartışacağım? Sayın KILIÇDAROĞLU Yalan Rüzgarı Dizisinde gitsin film çevirsin.
             Sayın Başbakanımız hep ileri demokrasiden bahsediyor ya,bende bu noktadan hareketle Batı Demokrasilerinde bu işlerin nasıl yapıldığı hususunda bir şeyler söylemek istiyorum. Ama önce,sayın Başbakanımızın Ekranlarda sayın KILIÇDAROĞLU nun karşısına niçin çıkmak istemediği hususundaki kişisel görüşümü aktarmak istiyorum.
             Sayın KILIÇDAROĞLU nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı sayın Kadir TOPBAŞ ile, Ankara Byükşehir Belediye Başkanı sayın Melih GÖKÇEK i Televizyon Ekranlarında nasıl zor durumlara düşürdüğünü hep birlikte gördük. Bundan dolayı olmalı ki, sayın Başbakanımız sayın KILIÇDAROĞLU nun karşısına çıkmak istemiyor; daha doğrusu Ondan çekiniyor. Sayın Bülent ARINÇ ile, sayın Prof. Dr.Burhan KUZU da sayın KILIÇDAROĞLU nun karşışına çıkmak istememişlerdi.
              Sayın ILIÇDAROĞLU, Devlet idaresinde Genel Müdürlük Makamlarında bulunmuş, ayrıca hesap uzmanı olduğunu söylüyor. İyi bir tartışma yeteneğine sahip olduğunu da göz önünde bulundurursak,çoğu siyasetçinin karşısına çıkmak istememesi normal
             Sayın Başbakanımızın  3-4 yıl önce bir TV proğramında o zamanki CHP Genel Başkanı  sayın Deniz BAYKAL ile tartışmalarını izlemiştim. O zamanda sayın Başbakanımızın, sayın BAYKAL karşısında yetersiz kaldığını gözlemlemiştim
             Bilindiği üzere sayın BAYKAL bir Hukuk Doçenti ve deneyimli bir siyasetçidir. Sayın Başbakanımızın çıkıp ta ben şu Üniversiteden mezun oldum, uzmanlık alanım şu dediğini ben hiç duymadım. Ama memur olarak Devletin Kademelerinde hiç çalışmadığını söylediğini duydum. Her halde bu sebepten olsa gerek uzman kişilerle TV  proğramlarında tartışmaktan imtina ediyor
SERBEST ATIŞLAR…….
               Ben çoğu siyasetçinin, tek başlarına verdikleri beyanatların ve meydanlardaki konuşmalarının bir ceviz kabuğunu bile doldurmadığını görüyorum, ve onları dinlemekten genelde zevk almıyorum
             Meydanlarda siyasetçiler, sadece kendi söylemek istedikleri şeyleri söylüyorlar, Halk ta bunları ister istemez dinliyor. Hele sayın Başbakanımızın toplantı ve mitinglerinde Onun hoşlanmayacağı sorular soranların yada slogan atanların vay haline…!Onun için ben tek yanlı beyanat ve mitinglerde söylenenleri serbest  atışlar olarak nitelendiriyoru
BATI DEMOKRASİLERİNDE TV PROĞRAMLARININ ÖNEMİ
            Başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere,Fransa, Almanya gibi ülkelerde , bir başbakan yada cumhurbaşkanının kim olacağına kanaat getirilmesi , yaklaşık 2 yıl alıyor. Bu zaman süresi içerisinde adaylarla ilgili her şey araştırılıyor, televizyon proğramlarında kıyasıya tartışmalar yapılıyor, daha bilgili, deneyimli  olan kazanıyor., ve hiçbir şey tesadüflere bırakılmıyor Bizde ise en iyi serbest atışı yapan kazanıyor. Ne zaman ki işlerin sarpa sardığını görüyoruz, o zamanda iş işten geçmiş oluyor .İşte Batı ile aramızdaki fark burada..
             1 Mayıs 2011 Çarşamba günü gazetede bir haber okudum.. Yunanistan Ege Denizinde 2004 te 2 Adamızı işgal etmiş;Bulamaç ve Eşek Adası. Bu haberi daha önce Demokrat Parti Genel Başkanı sayın Namık Kemal ZEYBEK dile getirmişti. Gazetede sonradan haber olarak çıktı
            İktidar böyle bir oldu bittiye niçin zamanında müdahale etmemiştir, gazete haberinden sonra ne gibi bir girişimde bulunulmuştur?
            Ege Denizinde her sene düzenli olarak yapılan Askeri tatbikatların seçim öncesınde iptal edilmesinin ne gibi bir gerekçesi var
            Sayın Başbakanımız Büyük Orta Doğu Projesi BOP un Eş Başkanı olduğunu söylüyordu. Böyle bir görevi kim ve nasıl verdi, böyle bir görevde Büyük Millet Meclisinin haberi ve onayı var mı ?
           Kıprıs ta gelinen nokta nedir, Avrupa Birliğine girmek  uğruna Batıya ne gibi tavizler verdik?
           Yabancılara büyük miktarlarda Toprak satıldığı söyleniyor, bu Topraklar kime satılmıştır ve yüzölçümü nekadardır?
            Komşularımızla sıfır sorun politikası denildi. Böyle bir politika ile hangi sorun halledildi?
             Bu ve buna benzer kritik soru ve sorunların cevabını sayın Başbakanımız televizyonlarda Siyasi Parti  Liderleri ile tartışma proğramlarında vermelidir.
             Halkımız bu soru ve sorunların cevabını  Seçim öncesinde muhakkak öğrenmelidir.
              Saygılarımla.. (ANAYURT GAZETESİ, 3 Mayıs 2011 Cuma)

BAĞIMSIZ MİLLETVEKİLLERİNİN ÖNEMİ

BAĞIMSIZ MİLLETVEKİLLERİNİN ÖNEMİ
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
12 Haziran 2011 tarihinde yapılacak olan Milletvekili Genel Seçimi Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kritik seçimidir. Zira bu seçim sonucunda Milletvekillerinin partilere dağılımı üniter yapımızın geleceği açısından çok önemli.
İktidar Partisi Meclisteki çoğunluğuna dayanarak, büyük zorlamalar neticesinde, hatta oldu bittilere getirilerek Anayasada radikal değişiklikler yapıldı, radikal kanunlar çıkartıldı. Anayasanın ve kanunların etrafından dolanıldı, ana amaç gizlendi. Halkımızın büyük çoğunluğu maalesef böyle bir endişe taşıyor.
Siyasi İktidar, Demokratik Açılım… vs. gibi söylemler ile işe başladı ama, dilinin altındaki baklayı çıkarmaya bir türlü cesaret edemedi, ya da oy kaybına uğrar gerekçesi ile zamanlama açısından bunu uygun görmedi. Asıl Anayasa değişikliğini 12 Haziranda yapılacak seçim sonrasına bıraktı.
Seçim sonrasına bırakılan Anayasa değişikliğinin, Anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez 3 maddesi ile ilgili olduğu söyleniyor. Halkımızın büyük bir çoğunluğu, gizlenmiş olan böyle bir nihai hedeften dolayı endişe duyuyor.
Peki, böyle bir tehlike var mı, varsa nasıl bir önlem alınabilir?
Ben yazılarımda objektif olmaya çalışıyorum ve halkımızın nabzını tutmaya da gayret ediyorum.
Bu bakımdan benim yazılarımı bir analiz-sentez olarak da değerlendirebilirsiniz.
19 Nisan 2011 tarihli Resmi Gazete’yi incelediğimizde Türkiye genelinde 249 Bağımsız Adayın olduğunu görüyoruz. Eğer Bağımsız Adaylık için müracaat bedeli olarak 7.734 TL gibi astronomik ve demokratik olmayan bir meblağ konmasaydı. Bu sayı daha çok yukarılara çıkardı.
2007 seçimlerinde Bağımsız Adaylar için belirlenen müracaat bedelinin şimdiki parayla 446 TL iken, 2011’de 7.734 TL’ye çıkarıldığını görüyoruz. Bu Kanun 08/04/2010 tarihinde çıkarılmış ve kanun numarası 5980. Bunun da insanların seçilme hakkına aykırı olduğunu, Meclise girecek Bağımsız Adayların sayısının minimum seviyede tutulmasına yönelik bir hedeften kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Daha 08/04/2010 tarihinde çıkartılan böyle bir kanun, Bağımsız Adaylara karşı yapılan bir önleme hareketidir. Bu husus, Siyasi İktidarın ileriye dönük çok ciddi planlarının olduğu endişesini kuvvetlendiriyor.
Bu seçimde Bağımsız Adayların sayısının niye yüksek olduğunu yorumlamaya çalışalım.
Halkımızın önemli bir kısmı Demokratik Açılım…vs. gibi söylemlerden ve Güney Doğuda Devlete kalkışmalardan son derece rahatsız. Bu konuda siyasilerin söylemlerine inanmıyor ya da kuşku ile bakıyor. Bu yüzden çoğu vatansever kişi Bağımsız Aday olmak istiyor.
Eğer beklenenin dışında, Devletin üniter yapısına, Vatanın ve Milletin bölünmez bütünlüğüne yürekten inanan çok sayıda Bağımsız Aday Meclise girerse çok şeyler değişir.
Diyelim ki böyle üstün vasıflara sahip Bağımsız Milletvekillerinin oranı %10 olsun. Bu oran 55 Milletvekili demek. O zaman AKP tek başına İktidar olacak çoğunluğa ulaşamaz Koalisyon dönemi başlar.
Birkaç Siyasi Lider, kandırılarak, korkutularak, parayla ya da başka yöntemlerle bir amaca yönlendirilebilir. Ve nihayetinde böyle bir amaç Milletimizin ve Cumhuriyetimizin sonunu, felaketini hazırlayabilir… vs.
Ama her biri üstün vasıflara sahip 55-60 Bağımsız Milletvekilini tek tek ikna etmek, korkutmak, satın almak… vs. çok zor, hatta imkansız.
Eğer bu formül tutarsa, Merkez Sağı ve MHP’yi baraj altında bırakmak için yapılan yönlendirmeler ve çevrilen dolaplar boşa çıkar, sonuçsuz kalır.
Eğer AKP bu seçimde tek başına iktidar olacak çoğunluğu elde edemezse, bu husus AKP’nin sonunu hazırlayacağı gibi, Batı Emperyalizmi de en büyük destekçisini kaybeder.
Yapılan bütün yönlendirmeler, akla hayale gelmeyecek entrikalar, alınan tüm önlemler AKP’nin bu seçimde hezimete uğramaması içindir.
Ben Batıyı, Batı Kültürünü çok iyi tanıyan bilen bir kişi olarak tüm Siyasilere tavsiyem şudur:
Batıda dostluk yoktur menfaat vardır.
Batı istediğini elde ettikten sonra, zamanı geldiğinde, kendisine hizmet eden, yardımcı olan kişi ya da kişileri harcamakta bir an olsun tereddüt etmez. Saddam Hüseyin örneğini ve onu akıbetini unutmayalım.
CHP’nin eski Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal’ın bir seks kaseti skandalı ile, DP eski Genel Başkanı Sayın Hüsamettin Cindoruk’un da bir şekilde partilerinin başından uzaklaştırılmaları olayını asla hafife almayalım.
Bu 2 liderin üniter yapımıza, Vatanın ve Milletin bölünmez bütünlüğüne ve Ulusal menfaatlerimize ne kadar yürekten bağlı oldukların da göz önünde bulundurursak, yakın gelecekte bizi ne kadar büyük tehlikelerin ve sorunların beklediği sonucunu çıkarabiliriz.
            Sayın Hüsamettin Cindoruk da oynanan oyunların bozulması hususunda Vatansever Bağımsız Milletvekili Adaylarının desteklenmesine işaret etmiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi AKP, iktidara geldiğinden bu güne kadar eylem ve söylemleriyle toplumu hep gerdi. İş üretme yerine hep Anayasa ve Kanunları değiştirmekle uğraştı.
Anayasa ve bazı Kanunların değiştirilmesi hususundaki ısrarlı çalışmaların ve seçim sonrasında Anayasa da daha köklü değişikliklerin yapılacağının beyan edilmesi… vs. gibi hususların da, AKP’nin sadece kendi fikirleri olduğu kanaatinde değilim.
Zaten Sayın Başbakanımızda defalarca kendisinin Büyük Ortadoğu projesi BOP un eş Başkanı olduğunu söylemişti. Bu itibarla yapılan bütün önemli çalışmaların BOP çerçevesi dâhilinde yapıldığı, yürütüldüğü sonucu çıkıyor.
Tunus’ta başlayıp, daha sonra Mısır, Cezayir, Libya, Yemen, Suriye, …vs. ye sıçrayan isyan hareketlerinin sadece demokratikleşme amacına yönelik olduğunu düşünürsek, yanlış bir yargıya varmış oluruz. Gerçi bu gibi İslam Ülkelerinde yöneticiler başa geçtikten sonra 30-40 yıl …vs. gibi uzun yıllardan beri makamlarını bırakmamışlar. Bu durumu onaylamak elbette mümkün değil. Ama buralardaki isyan hareketlerini Büyük Ortadoğu Projesi BOP kapsamında değerlendirmek daha doğru bir yaklaşım olur.
Şimdi Siyasilere sorum şu:
İçinde Türkiye’nin de üyesi olduğu NATO Askeri Kuruluşu, Libya da çıkan isyanda Kaddafi’nin Muhalifleri öldürttüğü gerekçe göstererek; sözde insani nedenlerle Libya y a müdahale etti ve etmeye devam ediyor.
Eğer ilerde Güney Doğudaki Kürt Vatandaşlarımız Devlete karşı daha büyük bir kalkışmada bulunurlarsa ve o zaman Türk Silahlı Kuvvetleri de bu olayı bastırmaya kalktığında, Batılılar Birleşmiş Milletlerden Libya örneğinde olduğu gibi bir Askeri Müdahale kararı çıkartırlarsa, bunu Devlet olarak, Millet olarak, Hükümet olarak nasıl karşılayacağız. Şimdiden bu sorunun cevabını düşünmeye çalışmamız lazım.
LİSTE DIŞI KALAN ADAYLAR
Siyasi Partilerimizde liste dışı kalan Aday Adaylarının içindeki Milli duruş sergileyen çok sayıda kaliteli insanın olduğunu düşünüyorum. Bazılarını da çok yakından tanıyorum.
Milli duruş sergilemeleri çok iyi eğitimli olmaları…vs. gibi iyi vasıflar onların liste dışı kalmalarına vesile olmuştur diyorum. Zira liderler ilerde kendilerinin yerlerine geçebilecek durumda iyi vasıflı kişileri istemeyebilirler. Yada kendileri ne verilen görev dahilinde  böyle kişileri bir engel olarak görebilirler. Liste dışı kalmalarda böyle bir durumda söz konusu olmuş olabilir.
Muhtemelen liste dışı kalanlardan yukarıda işaret ettiğim gibi üstün vasıflı kişilerden bazıları da Bağımsız Aday olmak istemiş olabilirler. Bizlere düşen ise, bu gibi insanlara oylarımızla destek olmak…
TERCİHİMİZİ HANGİ YÖNDE YAPMAMIZ LAZIM
Ben öncelikle şu hususu vurgulamak istiyorum:
Seçim Barajı sorunu olan Partileri desteklemek yerine, milli duruş sergileyen iyi eğitimli, tecrübeli Bağımsız Adayları desteklemenin Ülkemiz açısından daha faydalı sonuçlar çıkaracağı kanaatindeyim.
Bu itibarla 12 Haziranda yapılacak olan Milletvekili seçiminin Ülkemize ve Milletimize hayırlı olmasını diliyorum.
Başta Ekonomi olmak üzere diğer birçok işlerin iyi gittiğini söylemek elbette mümkün değil ve biz işler iyi gitmediği için parasal kayba da uğramış olabiliriz ama, bu kaybımızı çok çalışarak telafi edebiliriz. Fakat Ülkemiz bölünürse bunun telafisi mümkün değil.
Bu itibarla Halkımızın bu seçimde sağduyulu olarak hareket etmelerini, bir vatan borcu olarak görüyorum. Saygılarımla. (ANAYURT GAZETESİ, 29/04/2011 Cuma)

AKP İKTİDARINI ZOR GÜNLER BEKLİYOR…!

AKP İKTİDARINI ZOR GÜNLER BEKLİYOR…!
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
            Sevgili Anayurt Okurları, konunun başlığından Sayın Başbakan Tayyib ERDOĞAN’ı zor günlerin beklediği sonucunu çıkarmak, daha doğru bir yaklaşım olur. Zira AKP demek, Tayyib ERDOĞAN demektir. Eğer Sayın Başbakan çok zorda kalır ve yara alırsa, AKP de dağılma sürecine girer.
            Günden güne ısınan iç siyaset ile, çevremizde beliren bir savaş tehlikesi, ve en önemlisi de Hükümetin iç ve dış politikada Amerika Birleşik Devletleri’nin güdümünde olması, böyle bir politikanın muhtemel olumsuz sonuçları, bizlere yakın bir gelecekte Türkiye de önemli olayların yaşanacağının sinyallerini vermektedir. Böylesi bir durum AKP’nin de sonunu hazırlayacaktır.
            Ben, 4-5 ay içerisinde siyasal yaşamımız da, meydana gelecek önemli gelişmeler konusunda ki ön görülerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
            Öyle anlaşılıyor ki, yaşananlar ve yaşanacak olanlar göz önünde bulundurulduğunda, Devletin, ve Hükümetin başında bulunanların siyasal hesaplarını da, altüst edecektir. Buna göre ne Sayın Recep Tayyib EDOĞAN, Cumhurbaşkanı, ne da Sayın Abdullah GÜL  Başbakan olamayacaklardır. Tabi bu arada, Sayın Bülent ARINÇ ın başbakanlık hayalinin başlamadan bittiğini de söylemek lazım
MUHTEMEL SİYASİ OLUŞUMLAR
            Adalet ve Kalkınma Partisi AKP ile, Cumhuriyet Halk Partisi CHP nin içindeki kaynamalar göz önünde bulundurulursa, yakın bir gelecekte bu 2 Partiden bazı milletvekillerinin ayrılarak, yeni bir siyasi oluşum, ya da oluşumlar  ortaya çıkacağını düşünüyorum
            AKP nin içinde Doğruyol ya da,Demokrat Parti kökenli epeyce milletvekilinin olduğunu biliyorum. Bu milletvekilleri ile, CHP den ayrılanlar, Mecliste bir grup oluşturabilir
            Partilerinden ayrılacak milletvekillerinin kimler olduğunu ve sayılarını şimdiden kestirmek zor. Ama ,AKP içinde yöneticilerden memnun olmayanlarla, gidişattan Ülkemiz adına kaygı duyan milletvekilleri ile,yeni oluşuma destek veren, ya da doğrudan katılacak olanlarla, muhtemel oluşumun sanılandan daha büyük olacağını sanıyorum. Aslında toplumda da bu yönde bir beklenti var.
            Muhtemel oluşumun; Mecliste Demokrat Parti adına grup kurmakla başlayacağını söyleyenler de var.
            Eğer bu husus doğru çıkar sa, gelecekteki İktidar adayının Demokrat Parti olduğunu söyleyebiliriz.
            Bu husus doğru olsa bile, Demokrat Parti yönetiminin ,Halkımıza yeni plan ve projelerle bir umut olduğunu  ortaya koyması lazım
            Büyük çoğunluk, Partilerin iş üretmek yerine, birbirlerine laf yetiştirmelerinden, ve ortamı germelerinden son derece rahatsız.!
MUHTEMEL BİR ERKEN GENEL SEÇİM.
            12 Haziran 2011 Milletvekili Seçimlerinden hemen sonra yazdığım yazıda, ortaya çıkan tabloya bakarak, bilhassa da dış güçlerin; başta Amerika Birleşik Devletleri, ve Avrupa Birliği Devletlerinin taleplerini, bu siyasi tablo ile karşılamanın mümkün olamayacağından, üçüncü AKP Hükümetinin normal süresini tamamlayamadan erken bir genel seçime gidileceğini yazmıştım. Zaman olarak ta, 2013, ya da 2014 Yılını işaret etmiştim.
Benden sonra, özellikle de şimdilerde bazı köşe yazarları da,erken bir genel seçimi dillendirmeye başladılar
AKP NİN NİYE ÇÖKÜŞTE OLDUĞUNUN  İŞARETLERİ
            1-Bazı milletvekillerinin AKP den  ayrılmak istemelerinin nedeni, partilerinin inişte olduğunu görmelerindendir
         Eğer Sayın Başbakan, Cumhurbaşkanı olmakta ısrar ederse, ,AKP den kopmalar hızlanır, ve parti dağılır. Sayın  Turgut ÖZAL ın, ve Sayın Süleyman DEMİREL in Cumhurbaşkanı olmaları ile,Anavatan Partisi ile, Doğruyol Partisinin dağılmaları bu hususta canlı örneklerdir.
         2-Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah GÜL ile, Başbakan Sayın Recep Tayyib ERDOĞAN arasındaki rekabet
        Tepedeki bu iki insan arasında bir rekabet olduğu, önceden de biliniyordu. Ama, futbolda şike cezalarının indirimini öngören yasanın Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah GÜL tarafından veto edilmesi ,bu rekabetin varlığını, ve boyutunu ortaya koydu.
         Veto edilen kanunun, Mecliste yeniden oylanması sırasında AKP den 74 fire verilmesi, başka bir güç odağının varlığını da ortaya koydu. Bu güç kaynağının, GÜLEN Cemaatinin Başkanı Fethullah GÜLEN olduğu ortaya çıktı
          Tepedeki iki kişi arasındaki rekabete, şimdi birde  üçüncü kişi eklendi, ve işler daha da karışık hale geldi. Anlaşılan odur ki, Fethullah GÜLEN ile ters düşüldüğünde, AKP de her an deprem yaşanabilecek
          Fethullah GÜLEN in, Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah GÜL ü desteklediği anlaşıldı .İngiltere Kraliçesi Elizabeth in de, Sayın GÜL ü desteklediğini biliyoruz. Buradan, dış destek açısından Sayın Abdullah GÜL ün, Sayın Tayyib ERDOĞAN a nazaran daha avantajlı olduğunu anlıyoruz.
         Fethullah GÜLEN, futbolda şike yasasında ceza indirimini ön gören yasanın Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah GÜL  tarafından veto edilmesi üzerine  çok sinirlenen Başbakan Sayın Recep Tayyib ERDOĞAN a cevaben şöyle dedi.: Başbakan ın rehabilitasyona ihtiyacı var
         Rehabilitasyonun tedavi anlamına geldiğini söyleyebiliriz. Fakat, Sayın GÜLEN in rehabilitasyondan kastı, Sayın Başbakan ın geçirdiği ameliyatla ilgili  değil. Bu, başka bir anlamda….
         Sayın GÜLEN in Başbakana çıkışını; Hoca sadece kendi görüşünü aktarıyor  diye de anlamamak lazım. Aslında Amerika Birleşik Devletleri Yönetimi, Hoca aracılığı ile, Sayın Başbakana bu vesile ile ihtarda bulunuyor da olabilir.
BAŞBAKANIN  SAĞLIK  DURUMU
            Başbakan Sayın Tayip ERDOĞAN  ın beklenmeyen bir şekilde barsak ameliyatı geçirmesi, sağlık durumunun daha önceden iyi olmadığı ihtimalini ortaya çıkarıyor Resmen açıklanmıyor ama, hastalığın kolon kanseri olduğu söyleniyor
            Sıkı bir tedavi ile hastalığın kontrol altında tutulabileceğini kabul etsek bile, bundan sonrasında Sayın Başbakanın çalışma temposunda mutlaka bir yavaşlama, bir düşüş yaşanacaktır
            Türkiye gibi stratejik bir ülkede Başbakanın sağlık durumu, özellikle de yabancılar açısından çok önemlidir Amerika Birleşik Devletleri Başkan Yardımcısı Joe BİDEN in, Sayın Recep Tayip EEDOĞAN ı evinde;hasta yatağında ziyaret etmesini bu açıdan değerlendirmek daha doğru bir yaklaşım olur.
            Sayın Joe BİDEN in korumaları Amerikalı ajanlar, Başbakanın ameliyat olduğu hastanede, hastalıkla ilgili araştırmalar yapmışlar.Bu itibarla, Sayın Joe BİDEN in ziyareıinin asıl nedeni de ortaya çıkmış oluyor
            Amerikalılar ,muhtemelen şimdiden Sayın Recep Tayyib ERDOĞAN sonrasının senaryolarını, ya da yedek birisini düşünmeye başlamışlardır bile
            Başbakanın sağlık sorunları nedeni ile bir süre işinden uzak kalması, çok yakınında olanların ilerisi için fırsat kolladıklarını da ortaya koydu. Bunlardan bir tanesi Bülent ARINÇ… Sayın ARINÇ, ben Başbakana biat etmedim diyerek,başbakanlık yarışında ben de varım demek istedi. Ama, Başbakan işinin başına döndüğünde, bu çıkışından dolayı Başbakandan özür dileyip, çarketti.
            Bundan sonrasında Sayın ARINÇ, ve yokluğunda Şike Yasasının ret edilmesine parmak kaldıran 74 AKP li milletvekili  muhtemelen aday bile gösterilmeyecektir
            Parti içindeki bu gelişmelerden, yakın bir gelecekte AKP  içinde bir hesaplaşma döneminin başlayacağını söyleyebiliriz. Ama sonuç ne olursa olsun, Adalet ve Kalkınma Partisi AKP bu gelişmelerden büyük yara alacaktır
ALMANYA DENİZ FENERİ  DAVASINDA BASTIRIYOR….!
            Basında çıkan haberlerden, Alman Hükümetinin Sayın Tayyib ERDOĞAN için Kırmızı Bülten çıkarmaya hazırlandığını öğreniyoruz.Zira Almanya da yaşanmış olan yardım paraları yolsuzluğunun Türkiye ayağında Hükümet, özellikle de Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN ın Birilerini ısrarla koruduğunu biliyoruz.Almanya da Frankfurt Savcığı, esas sorumluların Türkiye de olduğunu ısrarla vurguluyor. Hatta işin ucunun AKP ye, Sayın Başbakan a dayandığı söyleniyor. Bu itibarla Alman Hükümetinin Başbakan Sayın Tayyib ERDOĞAN  için Kırmızı Bülten çıkarma hazırlığı içinde olması, muhtemel sonuçları açısından çok vahim bir durum. Şimdi bu hususu biraz açmaya çalışalım.
            Eğer Başbakan, Deniz Feneri e.V  davasında, Alman Savcığının taleplerine duyarsız kalmaya devam ederse, yakalama emri çıkarılacak demektir. Kırmızı bülten kısaca budur
            Böyle bir durumda Sayın ERDOĞAN, ne Almanya ya, ne de diğer Avrupa Birliği ülkelerine gidebilir.

            Böyle bir karar, Sayın ERDOĞAN ın da sonu olur ama,böyle bir utançı Ulus olarak nasıl taşıyabiliriz…!? Saygılarımla, (Anayurt Gazetesi 19 Aralık 2011 Pazartesi)