BAĞIMSIZ MİLLETVEKİLLERİNİN
ÖNEMİ
Mak. Yük. Müh. Ahmet YALVAÇ
12 Haziran 2011 tarihinde
yapılacak olan Milletvekili Genel Seçimi Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en
kritik seçimidir. Zira bu seçim sonucunda Milletvekillerinin partilere dağılımı
üniter yapımızın geleceği açısından çok önemli.
İktidar Partisi Meclisteki
çoğunluğuna dayanarak, büyük zorlamalar neticesinde, hatta oldu bittilere
getirilerek Anayasada radikal değişiklikler yapıldı, radikal kanunlar
çıkartıldı. Anayasanın ve kanunların etrafından dolanıldı, ana amaç gizlendi.
Halkımızın büyük çoğunluğu maalesef böyle bir endişe taşıyor.
Siyasi İktidar, Demokratik
Açılım… vs. gibi söylemler ile işe başladı ama, dilinin altındaki baklayı
çıkarmaya bir türlü cesaret edemedi, ya da oy kaybına uğrar gerekçesi ile
zamanlama açısından bunu uygun görmedi. Asıl Anayasa değişikliğini 12 Haziranda
yapılacak seçim sonrasına bıraktı.
Seçim sonrasına bırakılan Anayasa
değişikliğinin, Anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez
3 maddesi ile ilgili olduğu söyleniyor. Halkımızın büyük bir çoğunluğu,
gizlenmiş olan böyle bir nihai hedeften dolayı endişe duyuyor.
Peki, böyle bir tehlike var mı,
varsa nasıl bir önlem alınabilir?
Ben yazılarımda objektif olmaya
çalışıyorum ve halkımızın nabzını tutmaya da gayret ediyorum.
Bu bakımdan benim yazılarımı bir
analiz-sentez olarak da değerlendirebilirsiniz.
19 Nisan 2011 tarihli Resmi
Gazete’yi incelediğimizde Türkiye genelinde 249 Bağımsız Adayın olduğunu
görüyoruz. Eğer Bağımsız Adaylık için müracaat bedeli olarak 7.734 TL gibi
astronomik ve demokratik olmayan bir meblağ konmasaydı. Bu sayı daha çok
yukarılara çıkardı.
2007 seçimlerinde Bağımsız
Adaylar için belirlenen müracaat bedelinin şimdiki parayla 446 TL iken, 2011’de
7.734 TL’ye çıkarıldığını görüyoruz. Bu Kanun 08/04/2010 tarihinde çıkarılmış
ve kanun numarası 5980. Bunun da insanların seçilme hakkına aykırı olduğunu,
Meclise girecek Bağımsız Adayların sayısının minimum seviyede tutulmasına
yönelik bir hedeften kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Daha 08/04/2010 tarihinde
çıkartılan böyle bir kanun, Bağımsız Adaylara karşı yapılan bir önleme
hareketidir. Bu husus, Siyasi İktidarın ileriye dönük çok ciddi planlarının
olduğu endişesini kuvvetlendiriyor.
Bu seçimde Bağımsız Adayların
sayısının niye yüksek olduğunu yorumlamaya çalışalım.
Halkımızın önemli bir kısmı
Demokratik Açılım…vs. gibi söylemlerden ve Güney Doğuda Devlete kalkışmalardan
son derece rahatsız. Bu konuda siyasilerin söylemlerine inanmıyor ya da kuşku
ile bakıyor. Bu yüzden çoğu vatansever kişi Bağımsız Aday olmak istiyor.
Eğer beklenenin dışında, Devletin
üniter yapısına, Vatanın ve Milletin bölünmez bütünlüğüne yürekten inanan çok
sayıda Bağımsız Aday Meclise girerse çok şeyler değişir.
Diyelim ki böyle üstün vasıflara sahip Bağımsız Milletvekillerinin
oranı %10 olsun. Bu oran 55 Milletvekili demek. O zaman AKP tek başına İktidar
olacak çoğunluğa ulaşamaz Koalisyon dönemi başlar.
Birkaç Siyasi Lider,
kandırılarak, korkutularak, parayla ya da başka yöntemlerle bir amaca
yönlendirilebilir. Ve nihayetinde böyle bir amaç Milletimizin ve
Cumhuriyetimizin sonunu, felaketini hazırlayabilir… vs.
Ama her biri üstün vasıflara
sahip 55-60 Bağımsız Milletvekilini tek tek ikna etmek, korkutmak, satın almak…
vs. çok zor, hatta imkansız.
Eğer bu formül tutarsa, Merkez
Sağı ve MHP’yi baraj altında bırakmak için yapılan yönlendirmeler ve çevrilen
dolaplar boşa çıkar, sonuçsuz kalır.
Eğer AKP bu seçimde tek başına
iktidar olacak çoğunluğu elde edemezse, bu husus AKP’nin sonunu hazırlayacağı
gibi, Batı Emperyalizmi de en büyük destekçisini kaybeder.
Yapılan bütün yönlendirmeler, akla hayale gelmeyecek
entrikalar, alınan tüm önlemler AKP’nin bu seçimde hezimete uğramaması içindir.
Ben Batıyı, Batı Kültürünü çok
iyi tanıyan bilen bir kişi olarak tüm Siyasilere tavsiyem şudur:
Batıda dostluk yoktur menfaat
vardır.
Batı istediğini elde ettikten
sonra, zamanı geldiğinde, kendisine hizmet eden, yardımcı olan kişi ya da
kişileri harcamakta bir an olsun tereddüt etmez. Saddam Hüseyin örneğini ve onu
akıbetini unutmayalım.
CHP’nin eski Genel Başkanı Sayın
Deniz Baykal’ın bir seks kaseti skandalı ile, DP eski Genel Başkanı Sayın
Hüsamettin Cindoruk’un da bir şekilde partilerinin başından uzaklaştırılmaları
olayını asla hafife almayalım.
Bu 2 liderin üniter yapımıza,
Vatanın ve Milletin bölünmez bütünlüğüne ve Ulusal menfaatlerimize ne kadar
yürekten bağlı oldukların da göz önünde bulundurursak, yakın gelecekte bizi ne
kadar büyük tehlikelerin ve sorunların beklediği sonucunu çıkarabiliriz.
Sayın Hüsamettin Cindoruk da oynanan
oyunların bozulması hususunda Vatansever Bağımsız Milletvekili Adaylarının
desteklenmesine işaret etmiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi AKP,
iktidara geldiğinden bu güne kadar eylem ve söylemleriyle toplumu hep gerdi. İş
üretme yerine hep Anayasa ve Kanunları değiştirmekle uğraştı.
Anayasa ve bazı Kanunların
değiştirilmesi hususundaki ısrarlı çalışmaların ve seçim sonrasında Anayasa da
daha köklü değişikliklerin yapılacağının beyan edilmesi… vs. gibi hususların
da, AKP’nin sadece kendi fikirleri olduğu kanaatinde değilim.
Zaten Sayın Başbakanımızda
defalarca kendisinin Büyük Ortadoğu projesi BOP un eş Başkanı olduğunu
söylemişti. Bu itibarla yapılan bütün önemli çalışmaların BOP çerçevesi
dâhilinde yapıldığı, yürütüldüğü sonucu çıkıyor.
Tunus’ta başlayıp, daha sonra
Mısır, Cezayir, Libya, Yemen, Suriye, …vs. ye sıçrayan isyan hareketlerinin
sadece demokratikleşme amacına yönelik olduğunu düşünürsek, yanlış bir yargıya
varmış oluruz. Gerçi bu gibi İslam Ülkelerinde yöneticiler başa geçtikten sonra
30-40 yıl …vs. gibi uzun yıllardan beri makamlarını bırakmamışlar. Bu durumu
onaylamak elbette mümkün değil. Ama buralardaki isyan hareketlerini Büyük
Ortadoğu Projesi BOP kapsamında değerlendirmek daha doğru bir yaklaşım olur.
Şimdi Siyasilere sorum şu:
İçinde Türkiye’nin de üyesi
olduğu NATO Askeri Kuruluşu, Libya da çıkan isyanda Kaddafi’nin Muhalifleri
öldürttüğü gerekçe göstererek; sözde insani nedenlerle Libya y a müdahale etti
ve etmeye devam ediyor.
Eğer ilerde Güney Doğudaki Kürt
Vatandaşlarımız Devlete karşı daha büyük bir kalkışmada bulunurlarsa ve o zaman
Türk Silahlı Kuvvetleri de bu olayı bastırmaya kalktığında, Batılılar Birleşmiş
Milletlerden Libya örneğinde olduğu gibi bir Askeri Müdahale kararı
çıkartırlarsa, bunu Devlet olarak, Millet olarak, Hükümet olarak nasıl
karşılayacağız. Şimdiden bu sorunun cevabını düşünmeye çalışmamız lazım.
LİSTE DIŞI KALAN ADAYLAR
Siyasi Partilerimizde liste dışı
kalan Aday Adaylarının içindeki Milli duruş sergileyen çok sayıda kaliteli
insanın olduğunu düşünüyorum. Bazılarını da çok yakından tanıyorum.
Milli duruş sergilemeleri çok iyi eğitimli olmaları…vs. gibi
iyi vasıflar onların liste dışı kalmalarına vesile olmuştur diyorum. Zira
liderler ilerde kendilerinin yerlerine geçebilecek durumda iyi vasıflı kişileri
istemeyebilirler. Yada kendileri ne verilen görev dahilinde böyle kişileri bir engel olarak görebilirler.
Liste dışı kalmalarda böyle bir durumda söz konusu olmuş olabilir.
Muhtemelen liste dışı kalanlardan
yukarıda işaret ettiğim gibi üstün vasıflı kişilerden bazıları da Bağımsız Aday
olmak istemiş olabilirler. Bizlere düşen ise, bu gibi insanlara oylarımızla
destek olmak…
TERCİHİMİZİ HANGİ YÖNDE YAPMAMIZ LAZIM
Ben öncelikle şu hususu
vurgulamak istiyorum:
Seçim Barajı sorunu olan
Partileri desteklemek yerine, milli duruş sergileyen iyi eğitimli, tecrübeli
Bağımsız Adayları desteklemenin Ülkemiz açısından daha faydalı sonuçlar
çıkaracağı kanaatindeyim.
Bu itibarla 12 Haziranda
yapılacak olan Milletvekili seçiminin Ülkemize ve Milletimize hayırlı olmasını
diliyorum.
Başta Ekonomi olmak üzere diğer
birçok işlerin iyi gittiğini söylemek elbette mümkün değil ve biz işler iyi
gitmediği için parasal kayba da uğramış olabiliriz ama, bu kaybımızı çok
çalışarak telafi edebiliriz. Fakat Ülkemiz bölünürse bunun telafisi mümkün değil.
Bu itibarla Halkımızın bu seçimde
sağduyulu olarak hareket etmelerini, bir vatan borcu olarak görüyorum. Saygılarımla. (ANAYURT GAZETESİ,
29/04/2011 Cuma)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder